UĞUR MUMCU’yu #susturamazlar ANMA ETKİNLİĞİ DUYURUSU !
Tarih: 24 Ocak Çarşamba
Saat: 19.00
Yer : Çağla Plaza Silver Salon(Princess)
Önceki dönem Parti Meclisi Üyemiz, Sanatçı, Yazar Sn. BEDRİ BAYKAM ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Sn. ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR bu özel sunuma konuşmacı olarak katılacaklar. Tüm örgütümüzü ve halkımızı bekliyoruz.#chp #chpistanbul #chpümraniye #susturamazlar #uğurmumcu
#bedribaykam #cagdasbayraktar
Av. Hakan KIZILELMA
CHP ümraniye İlçe Başkanı Uğur Mumcu Cinayeti Soruşturmasının Geçirdiği Aşamalar
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.Vurulduk ey halkım, unutma bizi...Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. İnsanlık sustu.Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşında kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutama bizi...Bağımsızlık Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, prangalar vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.Asıldık ey halkım, unutma bizi...Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi...Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
İşte Uğur Mumcu'nun 51 yıllık hayatı ve yazdığı kitaplar:
1942 22 Ağustos'ta Kırşehir'de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanım'ın dört çocuğunun üçüncüsü.
1949 - 54Ankara Ulus'taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulu'nda tamamladı.
1957- 61Ankara Cumhuriyet Ortaokulu'nu ve Ankara Deneme Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.
1962Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.
1963Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.
1965Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında bir süre avukatlık yaptı.
1965-6618 Haziran 1965'te "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesiyle Yön dergisinde yazmaya başladı. Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön dergisinde yazdığı makalelerde "Atatürk devrimleri ve tam bağımsız Türkiye" fikrini savundu.
196730 Haziran'da "Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır" başlıklı yazısıyla Kim dergisinde yazmaya başladı.18 Ağustos'ta "Anayasaya Saygı" başlıklı yazısıyla Akşam gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.
1968Dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. Yazılarına oradan devam etti. 25 Şubat'ta Akşam gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı.1 Mart'ta Kim dergisindeki son yazısı, Londra'dan yolladığı "Yeter Artık Beyler" oldu. 25 Mart'tan itibaren aralıklarla Türk Solu dergisinde yazmaya başladı.
196931 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu. 15 Temmuz'dan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan olduktan sonra, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.
1969-71Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazıları yayımlandı.
1970Ant dergisi ile Cumhuriyet gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Mart'tan itibaren Devrim dergisinde yazmaya başladı.
197112 Mart'ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs'ta gözaltına alındı. Bir ay sonra serbest bırakıldı.12 Temmuz'da Ortam'da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım'da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi. 27 Ekim'de Devrim dergisine son kez yazdı.Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevi'nde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi, ancak kararın Yargıtay'ca bozulmasının ardından serbest bırakıldı.
197210 Ekim'de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.
1973Tuzla Piyade Okulu'nda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hâl ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Patnos'a yollandı.
197431 Ocak'ta askerliğini "sakıncalı piyade eri" olarak, Ağrı'nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem" diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti. Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat'ta Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı. Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. "Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz" diyen Süleyman Demirel'e "Bir Hikâyemiz Var" başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tartışılan antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi.
197512 Mart'ta "Ayrılırken" başlıklı yazısıyla Yeni Ortam gazetesinden ayrıldı.18 Mart'ta "Denklem" yazısıyla Cumhuriyet gazetesindeki "Gözlem" başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı.Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı.Ekim ayında, Anka Ajansı'nda çalışırken Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitap yayımlandı. Böylece "hayali ihracat" kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.
1976Mayıs ayında, halen CHP İzmir Milletvekili olan TBMM Başkanvekilliği görevini sürdüren Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz'da evlendiler.
1977Anka Ajansı'ndan ayrılarak Cumhuriyet gazetesinin kadrolu yazarı oldu.Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim'deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı. Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi.Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı.
197812 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Mumcu da yazı ve konuşmalarında mizahı sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu'nca (AST) sahneye kondu ve büyük bir ilgi görerek 700 kez sahnelendiAralık'ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
1979Terörün yeniden tırmandığı, gençlerin sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz SokakTemmuz ayında yayımlandı.
19801980'li yıllar başlarken 70'li ve 60'lı yılları da incelediği, "yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu" anlattığı yazılarıTüfek İcat Oldu başlığı altında Şubat ayında yayımlandı.12 Eylül darbesi oldu. 12 Eylül'ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi.
1981Kendi deyişiyle, "..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör adlı inceleme kitabı Mart ayında yayımlandı.13 Mayıs'ta, Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, Papa'yı öldürme girişiminde bulundu. 1979 yılında İpekçi'nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı. Haziran ayında kızı Özge doğdu."Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen, kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri konusu yapılmıştır" dediği Söz Meclis'ten İçeri'nin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.
1982Ağca Dosyası kitabının ardından Kasım'da Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı.Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri Türk Ceza Kanunu'nun 141. ve 142. maddelerinden suçlanarak tutuklandı. Barış Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türkiye aydınlarına karşı topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok yazısında bu konuyu ele aldı.
1983 12 Eylül darbesi sonrası ilk genel seçimler yapıldı. Birçok politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar yaptı. Şubat'ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC'de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet'ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.
1984 Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı'na sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı "Aydınlar dilekçesi"nin hazırlanmasına katıldı. Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3 Nisan-7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde ve 10 - 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat Evi'nde sahnelendi.Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı Haziran ayında yayımlandı.
1985Haziran'da Liberal Çiftlik ve Devrimci Demokrat adlı kitapları yayımlandı.Roma'ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.
1986 Mehmet Ali Aybar'la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm üzerine yaptığı mülakatı içeren Aybar ile Söyleşi kitabı Temmuz ayında yayımlandı.
1987Şubat'ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27 Mayıs'çılardan Osman Köksal'ın anı ve mektuplarına yer verdiği kitabıİnkılap Mektupları yayımlandı.Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya'da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubat'ta Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı.Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve Kasım'da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları yayımlandı.
1988 Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran'la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş kitabı yayımlandı. Yine Ağustos ayında,belgeler eşliğindeki yazılarından derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret adlı kitabı yayımlandı.
1989 Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığı'na getirilen Ercan Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.
1990 "Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor.." diye düşündüğü 40'lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını 40'ların Cadı Kazanı adlı kitabında topladı. Ağustos'ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor yayımlandı.
1991 Temmuz ayında araştırma kitaplarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.6 Kasım'da onaylamadığı gelişmeler üzerine, İlhan Selçuk'un da aralarında bulunduğu 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet gazetesinden ayrıldı.
1992 1 Şubat - 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurt dışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs'ta Milliyet gazetesindeki son yazısının başlığı "Gazeteci"ydi.Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya Suikast adlı kitabı basıldı.7 Mayıs'ta Cumhuriyet gazetesinde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden gazetesine döndü.Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı
1993Öldürülmeden önceki son dönemde, PKK ile Kürt sorunu birbirinden ayırdığı bir bakış açısıyla, konu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı. Bu çalışmalar, suikastin ardından Kürt Dosyası adıyla kitaplaştı.Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya Suikast adlı kitabı basıldı.Cumhuriyet'teki son yazısının başlığı "Zeyilname" oldu. 24 Ocak 1993Pazar günü, hasta ziyaretine gitmek için çalıştırdığı evinin önündeki Renault 12 model otomobiline yerleştirilen bomba ile öldürüldü.
1962
"Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü.
1979
Türk Hukuk Kurumu'nca "Yılın Hukukçusu", Çağdaş Gazeteciler Derneği'nce "Yılın Gazetecisi" ödülü.
1980
Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü'nü Cüneyt Arcayürek ile paylaştı.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin inceleme dalında verdiği ödül.
1982
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin inceleme dalında verdiği ödül.
1983
Balıkesir Barosu'ndan "Cumhuriyet Döneminin Anıtlaşmış Hukukçusu" ödülü.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin röportaj ve seri röportaj dalında verdiği ödül.
1984
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
1985
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
1987
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin güncel yazılar dalında verdiği ödü.
Nokta dergisinin "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülü.
Cumhuriyet gazetesinden "Rabıta Olayı dolayısıyla Örnek Gazeteci" ödülü.
1988
Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü.
Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü.
Ankara Tabipler Odası'ndan Basın Sağlık Ödülü.
Boğaziçi Üniversitesi'nden En Çok Okunan Gazeteci Ödülü.
1992
Ankara Sanat Kurumu'ndan Onur Ödülü.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin İnceleme ve Röportaj ödülü.
24 Ocak 1993 yılında, evinin önünde düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu yitirdiğimiz Uğur Mumcu'nun Cinayetinin Soruşturması çeşitli aşamalar geçirmiştir.
Olaya başından itibaren Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı el koymuştur. Ancak dosya bir türlü tamamlanamamıştır. 7 yıl gibi uzun bir sürecin sonunda 11 Temmuz 2000 tarihinde "Umut Davası" adıyla bir dava açılmıştır.
Bu 7 yıllık süreç içinde soruşturma sırasında birçok aksaklık yaşanmıştır. Eşi Güldal Mumcu ve kardeşleri Beyhan Gürson ve Ceyhan Mumcu soruşturmanın hızlanması için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Güldal Mumcu, soruşturmada uygulama yanlışlıkları olduğunu, soruşturmayı yürüten ve "bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözülür" diyen DGM Savcısı Ülkü Coşkun'un soruşturmayı savsakladığını belirtmiş, ihmallerin altını çizen dilekçeler vermiştir.
Güldal Mumcu'nun 1994 yılında Adalet Bakanlığına verdiği, DGM Savcısı Ülkü Coşkun'un soruşturmayı savsakladığını öne süren bir dilekçesi üzerine, Adalet Bakanlığı, Müfettişlerine olayı soruşturma emri vermiştir. Yapılan soruşturmanın ardından Adalet Bakanlığı Müfettişlerinin hazırladığı raporda, Ülkü Coşkun'un olayı savsakladığı sonucu ile disiplin cezası tayini gerektiği kararına varılmıştır. Ancak, Ülkü Coşkun asker olduğu ve özlük hakları Milli Savunma Bakanlığına bağlı olduğu için bu kararın, Milli Savunma Bakanlığı tarafından uygulanması gerekmiştir. Milli Savunma Bakanlığı, bu kararı uygulamayarak, soruşturmaya yer olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Bunun üzerine, Askeri İdari Mahkemesine, savcı Coşkun'a verilen bu disiplin cezası tayininin uygulanması istemiyle dava açılmıştır. Davanın sonunda, bu kararın uygulanmayacağı belirtilmiş, nedeni ise devlet sırrı olduğu gerekçesiyle açıklanmamıştır.
SUİKAST RAPORU 93/96 – Uğur Mumcu Cinayeti Soruşturması Sorgulanıyor
Güldal Mumcu, çocukları Özgür Mumcu ve Özge Mumcu, İçişleri Bakanlığı aleyhine, Uğur Mumcu'yu gereğince ve hatta hiç korumayarak, taşıdıkları sorumluluğu yerine getirmedikleri gerekçesiyle, uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılanması için dava açmışlar ve bu davayı kazanmışlardır.
14 Ocak 1997 tarihinde, TBMM'de Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kurulmuş ve komisyon, görevini 4 Haziran 1997'de tamamlamıştır.
TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonunun 4 Haziran 1997 tarihli sonuç bölümündeki önemli saptamalar için tıklayınız.
TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonunun suç duyuruları ve Uğur Mumcu'nun eşi ile kardeşleri tarafından 1999 yılında İçişleri Bakanlığına verilen dilekçenin ardından Bakanlık, Uğur Mumcu Cinayetinden sonra kurulmuş olan olay yeri inceleme ekibi yetkililerine soruşturmanın yeniden gözden geçirilmesi talimatını vermiştir. Bütün bu çalışmalar sonucunda Umut Operasyonu doğmuş, iddianame hazırlanarak 2000 yılında 2 no'lu DGM'de dava açılmıştır. Karar, Yargıtay aşamasında, bir kısım sanıklar yönünden onanmış, bir kısım sanıklar yönünden ise bozularak dosya 2 no.lu DGM'ye dönmüştür. Bozma kararına uyularak, dava, anılan mahkemenin 2002/139 sayılı dosyasından devam etmektedir.
Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nce yerel mahkeme kararı;
- Muammer AKSOY’un öldürülmesi sonrasında olay yerinde bulunan boş kovanlar ilişkin tutanak ile emanette bulunan kovanlar arasındaki çelişki,
- Bahriye ÜÇOK’un öldürülmesi olayında bombalı paketi alan kargo görevlisi Gülay CALAP’ın paketi kargoya verdiğini söyleyen Ferhat ÖZMEN’le yüzleştirilmemiş olması, Abbas GULAMZADE’nin öldürülmesi olayı ile ilgili olarak İstanbul 3 No’lu DGM’de görülmekte olan 1993/205 E. sayılı dava dosyası ile dosyanın birleştirilmesi yada sonucunun araştırılıp buna göre karar verilmesi, gerekçesi ile üç noktadan bozulmuştur. Yerel mahkeme bozmaya uyup yargılamayı 2002/139 E.dan sürdürmektedir.
Umut Operasyonu Davasının bozmadan sonraki aşamalarında ise;
- 17.03.2003 günlü duruşmada Muammer AKSOY’un öldürüldüğü yerde bulunan mermi kovanlarına ilişkin çelişkinin giderilmesi için söz konusu tutanağı tutan polis memurları dinlendi,
- 16.04.2003 günlü duruşmada Ferhat ÖZMEN ile olay tarihi öncesi kargo şirketinde çalışan Gülay ÇALAP yüzleştirildi. Tanık aradan geçen uzunca süre nedeniyle tanımasının mümkün olmadığını söyledi.
- 27.08.2003 günlü duruşmada İstanbul 3 nolu DGM yazılarak;
.....1993/205 esas ve 1993/ 576 esas sayılı Ekrem BAYTAP ile dosyasından Abbas GULAMZADE ’nin kaçırılması olayıyla ilgili teşhis tutanakları tanık beyanları olay tutanağı ve dosyada varsa başkaca kanıtların ve yine bu dosyada bulunan iddianamenin verilmişse kararın örneklerinin çıkartılıp gönderilmesine,
.....istemde bulunan sanıkların 4959 sayılı yasadan istifade edip edemeyeceklerinin İçişleri Bakanlığından sorulmasına karar verilmişti.
18.02.2004 günlü duruşmada;
İstanbul 3 No’lu DGM’den gönderilen dosyanın bu dosya ile birleştirilmesinin beklenilmesine karar verilip duruşma 17.03.2004 tarihine ertelenmişti.
17.03.2004 günlü duruşmada;
- Ekrem Baytap dosyasının birleştirilme kararı ile dosya içine alındığı,
- davanın 1 No’lu sanığı Hasan Kılıç’ın ve birleşen dosya sanığı Ekrem Baytap’ın 4959 sayılı yasadan yararlanması istemlerinin İçişleri Bakanlığına yazılarak rapor hazırlanmasının istenmesine,
- diğer sanıkların istemlerine ilişkin yazılan müzekkere cevaplarının beklenmesine, karar verilip duruşma 26.04.2004 tarihine ertelendi.
26.04.2004 günlü duruşmada ise;
- Sanıklardan Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren’in 4959 sayılı yasadan yararlanma istemlerine ilişkin İçişleri Bakanlığınca olumsuz yanıt verildiğine ilişkin yazı okundu.
- Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap’la ilgili olarak İçişleri Bakanlığına yazılan yazı cevaplarının beklenilmesine karar verilip,
02.06.2004 günlü duruşmada ise;
Kayda değer birşey olmadı,karar verilip duruşma 07.07.2004 gününe ertelendi.
07.07.2004 günlü duruşmada ise;
5190 sayılı yasa ile 2845 sayılı DGM leri kanunu yürürlükten kaldırıldığı için dava dosyası yeni kurulan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne devredildiği için adı geçen mahkemece açıldı. Böylece dava dosyasına bakan heyet ve savcı bir kez daha değişmiş oldu. Bakanlığa yazılan yazı cevaplarının beklenilmesine karar verilerek duruşma 04.08.2004 gününe ertelendi.
04.08.2004 günlü duruşmada;
Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap’ın topluma kazandırma yasasından yararlanamayacaklarına ilişkin gelen İçişleri Bakanlığı yazıları okundu.
Sanık vekillerine gelen yazılara karşı beyanda bulunmaları için süre verilerek duruşma 20.09.2004 gününe ertelendi.
20.12.2004 günlü duruşmada;
Sanık Ferhan ÖZMEN vekili müvekkilinin savunmasını yaparken mahkeme heyeti ile tartışmaya girdi; duruşmaya ara veren mahkeme heyeti tekrar duruşmaya başladığında Ferhan ÖZMEN vekiline ihtaratta bulunarak CMUK 394/ d işlem yapacağını bildirdi.
Sanık Ekrem BAYTAP vekilleri savunma için süre istediler, Sanık Hasan Kılıç vekili ise mazeret dilekçesi vererek duruşmaya katılmadı.
Mahkeme heyeti tutuklu sanıklar Hasan KILIÇ, Ferhan ÖZMEN, Mehmet Ali TEKİN ve Ekrem BAYTAP’ın tutuk hallerinin devamına, tutukluluk durumlarının 14.01.2005 günü incelenmek üzere duruşmayı 14.02.2005 günü saat 10.00'a erteledi.
14.01.2005 günlü incelemede ise sanıkların tutukluluklarının devamına karar verilmiştir.
14.02.2005 günlü ve 13.05.2005 günlü duruşmalarda;
Yeni ceza yasasının yürürlük tarihi beklendiği için önemli bir gelişme olmadı.
10.06.2005 günlü duruşmada;
Savcılık makamı esas hakkındaki mütalaasını okudu; Buna göre sanıklardan; Ekrem BAYTAP ve Ferhan ÖZMEN’in 765 sayılı TCK nun (eski kanun) 146/1 31,33,40 maddeleri gereği, Mehmet Ali TEKİN ve Hasan KILIÇ’ın 5237 sayılı TCK nun (yeni kanun) 314/1,3713 sayılı Kanunun 5, 53 ve 63 maddeleri gereği, Abdül Hamit ÇELİK, Muzaffer DAĞDEVİREN, Fatih ALGÜN, Yusuf KARAKUŞ ve Mehmet ŞAHİN’in 5237 sayılı TCK nın 314/2, 53 , 63 ve 3713 sayılı yasanın 5.maddesi gereği, cezalandırılmalarını; Sanık Yusuf KARAKUŞ’un ve Muzaffer DAĞDEVİREN’nin daha önceki mahkumiyetlerine ilişkin şartlı tahliyelerinin geri alınmasını, Ferhat ÖZMEN, Hasan KILIÇ ve Abdül Hamit ÇELİK’in sürücü belgelerinin geri alınmasını, 4959 sayılı yasadan (topluma kazandırma/pişmanlık yasası) faydalanmak yönünden talepleri olan sanıkların bu taleplerinin reddini, kamu adına talep etti. Sanık vekillerden; Ekrem BAYTAP vekili savunma için süre istedi, Mehmet ŞAHİN, Mehmet Ali TEKİN, Hasan KILIÇ vekili, Ferhan ÖZMEN vekilleri esas hakkındaki savunmalarını yaptılar. Sanıklardan Hasan KILIÇ ve Mehmet Ali TEKİN ile, Ekrem BAYTAP vekiline esas hakkındaki savunmalarını yapmaları için mehil verilerek duruşma 01/07/2005 tarihine ertelendi.
01.07.2005 günlü duruşmada;
Sanıklardan Hasan KILIÇ ve Mehmet Ali TEKİN ile, Ekrem BAYTAP vekili davanın esasına yönelik savunmalarını yaptı. Dosya heyetçe incelemeye alınarak duruşma 28.07.2005 günü saat 10.30’a ertelendi.
28.07.2005 günlü duruşma karar duruşmasıydı;
Bu duruşmada; Savcı esas hakkındaki mütalaasını tekrarladığını belirtti. Müdahil yan olarak diyeceklerimiz soruldu.
Savcılık mütalaasına katıldığımızı belirterek
“Müvekkillerin yakını Uğur MUMCU ile Muammer AKSOY, Bahriye ÜÇOK ve Ahmet Taner KIŞLALI’nın öldürülmelerini organize eden güçler de ortaya çıkarılıp yargılanmadıkça dosyanın mütevekkiller yönünden kapanmayacağını, kamu vicdanının da tatmin olmayacağını” söyledik. Sanıkların son sözlerini alan mahkeme heyeti, sanıklardan; 1-Firari sanık Oğuz Demir’in dosyasının ayrılmasına; 2-Ferhat Özmen’in (eski ) TCK 146/1 den ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verip hiçbir indirim uygulanmadı, 3-Hasan KILIÇ VE Mehmet Ali Tekin’i “ silahlı çetenin özel görevli yöneticisi” suçundan (yeni) TCK 314/1 maddesi gereği on’ar yıl hapis cezası ile cezalandırılmasını karar verip, yasal artırım ve lehe olan indirimleri uygulayıp 12 şer yıl 6 şar ay hapis cezasına mahkum ettikten sonra 4959 sayılı (pişmanlık-topluma kazandırma) yasanın 4/C-2 maddesini uygulayarak neticeden 6 şar yıl 3 er ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verip tutukluluk hallerini kaldırdı. 4- Mehmet ŞAHİN, Fatin AYDIN, Muzaffer DAĞDEVİREN ve Abdülhamit ÇELİK’i “silahlı çetenin üyesi olmak” suçundan yeni TCK 314/2 maddesi gereği beşer yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verip yasal artırım ve lehe indirim gerektiren maddeleri uyguladıktan sonra verilen yedi’şer yıl altı’şar ay hapis cezasına 4959 sayılı yasanın 4/C-2 maddesini uygulayarak üç’er yıl bir’er ay onbeş’er gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5-Yusuf KARAKUŞ’un 314/2 maddesi gereği cezalandırılıp yasal artırım ve indirim nedenlerini uyguladıktan sonra 4959 sayılı yasanın 4/C-2 maddesinden de yararlandırılarak neticeden üç yıl dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca daha önce almış olduğu 30 yıllık hapis cezasından şartla tahliye edildiği için, hüküm kesinleştiğinde, şartla tahliye kararının geri alınmasına, 6-Ekrem BAYTAP’ı (İstanbul’dan görevsizlikle gelen dosya sanığı) “silahlı çetenin özel görevli yöneticisi” suçundan 314/1 maddesi gereği 12 yıl hapis cezasına mahkum edip yasal artırım ve indirim uyguladıktan sonra pişmanlık yasasından yararlandırılmaksızın neticeden onbeş yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, yattığı süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verildi. Verilen bu karar kararın açıklanmasından sonra aynı gün tarafımızdan "usul ve yasaya aykırı" olduğu gerekçesi ile temyiz edildi. Davanın temyiz incelemesi, Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapıldı. Bu kez dava dosyası 2006/ 1554 E.sayılı dosya numarasını aldı. Anılan daire 2006/6101 K.sayılı kararı ile temyiz incelemesi sonucu, sanıklardan;
Ferhat ÖZMEN hakkında verilen hükmün onanmasına,
Ekrem BAYTAP yönünden eksik inceleme nedeniyle,
Yusuf KARAKUŞ ve Fatih AYDIN yönünden ek savunma hakkı verilmediği nedeniyle,
Abdulhamit ÇELİK’in talebi olmadığı halde 4959 sayılı yasadan yararlandırıldığı;
Mehmet Ali TEKİN, Hasan KILIÇ, Yusuf KARAKUŞ , Mehmet ŞAHİN, Fatih AYDIN ve Muzaffer DAĞDEVİREN’in örgüt içindeki konum ve faaliyetleriyle uyumlu şekilde bilgi vermek suretiyle örgütün dağılmasına veya meydana çıkartılmasına yardım ettiklerine yada bilgi ve destek vererek, yahut bizzat çaba göstererek örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olduklarına dair yeterli delil bulunmadığı halde (pişmanlık yasasından) yararlandırıldıkları, 5237 sayılı TCK 58.maddesinin uygulanması gerektiği, gerekçeleri ile yerel mahkeme kararını bozmuştur. Kararın Ferhan ÖZMEN yönünden onanmış olması davada müdahillik sıfatımızı sona erdirmiştir. Bu nedenle bozmadan sonraki aşamalarda davayı ancak dosya üzeri takip etmemiz söz konusudur.
Birkaç söz:
2000 yılında 2000/102 E.sayılı Umut Operasyonu Davası adı ile açılan bu dava, çeşitli aşamalardan geçirilerek 08.11.2006 günü Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin 2006/1554 E.2006/6101 K.sayılı kararıyla onandı. Olayın faili olarak bu davada yargılanan Necdet Yüksel yönünden daha önce kesinleşen karar, son kararın onanmasıyla, Ferhat Özmen yönünden de kesinleşti.
Görünüşte biten dava, Kalpaksız Kuvva’i Milliyeci Uğur MUMCU’nun yakınları yönünden bitmemiştir.
Davanın değişik aşamalarında söylediğimiz gibi, hala bulunamayan Oğuz DEMİR, yargılanan Ferhat Özmen, Necdet Yüksel ve diğer faillerin cezalandırılması, dosyanın kapandığı anlamına gelmemelidir.
Topluma olayın faili olarak sunulanlar değil, olayın arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılıncaya kadar bu dosya kapanmayacaktır. Kapanmamalıdır.
Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü 24 Ocak 1993'ten bu yana 12 Hükümet, 14 İçişleri bakanı, 12 Adalet Bakanı, 4 DGM savcısının (şu an özel görevli mahkeme savcısı görevde) değiştiği ülkemizde, ne yazık ki, Uğur Mumcu cinayeti bütün bağlantılarıyla hâlâ aydınlatılamamıştır.
Mahkemenin verdiği karar onansa bile, cinayete azmettirenler ortaya çıkmadığı sürece, dosya bizim açımızdan kapanmış sayılmayacaktır.
Yorum Yazın