Bizatihi Hamitoğulları, Tekeoğulları, Germiyanoğulları ve Osmanoğullarıyla doğrudan bağlantılı, Yıldırım Beyazıt Dönemine dayanan, idealiyle “güneşin doğduğuyerden battığı yere” içerisinde Türk kültürünün coşkunluğunu simgeleyen Şuhut Ovasını hafifçe tepeden seyreden Kanuni Sultan Süleyman devri kayıtlarında, Şer’iye Sicillerine gündelik dertleriyle giren, çağların üstünden atlayarak bugüne yatırıyla yaşayan camisinin II. Abdülhamit devrinde inşa edilen minaresinin heybetiyle, bugünlerde yüzüncü yılına ulaşacak Büyük Taarruzun geçiş kolunda birkaç gün seyyar hastanesine de yurt teşkil etmiş Türklüğün sessiz ancak mağrur diyarı Efe Sultan Köyü tam anlamıyla Türk Dünyası zerresi durumundadır. Temsil ettiği alemin genel özelliklerini yaşamaya ve yaşatmaya devam etmektedir.
Efelik ve zeybeklik Türkistan’dan getirdiğimiz sosyal müesseselerden sadece birisi idi. Adalar Denizi biraz uzağında böyle bir yerleşim yerinin mevcudiyeti bu bakımdan da önem arz etmektedir.
Boş bir arazide yükselen karye Türklüğün kaderi kabul edilen göçle beslenmiş, göçe kucak açmış, onları müşterek bir havuzda bir araya getirebilmiştir. Oynağan, Sarık, Sandıklı, Bedeş, İsmail, Feleli, Kocaöz, Emirdağ, Arap, Koç Yatağı, Hallaç, Antalya, Kale, Payitaht İstanbul dahil küçükten küçük, büyükten de büyük bireyleri sebebi belirsiz cazibesi ile çekmiş potasında eritmiştir. Türk Dünyasının sessizliğini de son derece güzel ortaya koymaktadır.
Kadim Roma Yolunun tam üzerinde bulunmasına mukabil sonrasında ana yolun sapasında kalmış ancak yok olmamış varlığını muhafaza etmiş şimdilerde İstanbul-Antalya Yolunun hemen altında konuşlanmıştır.
Söz konusu zerre hakkında medya ürünü olarak birçok haberler, makaleler kaleme alındığı gibi lisansüstü paper çalışmaları, ulusal bildiriler kaleme alınmış düşünce dünyasına sunulmuş olup yenilerinin hazırlanıp hedef kitleye ulaştırılması çalışmaları yapılmaktadır.
Yorum Yazın