DEMOKRASİ Mİ DEDİNİZ...
Fikirleri renklerle simgelersek demokrasi, özde renklerin birlikteliğini temsil eder. Her rengin yönetme hakkı olduğu ön kabulüne dayanır. Demokrasi durup dururken de girmedi hayatımıza zamanın egemenlerine kabul ettirebilmek için nice bedeller ödenmişti zamanında.
Demokrasi, halkın oy kullanarak temsilcilerini seçtiği ve bu temsilciler aracılığıyla kararların alındığı bir sistemdir. Seçimler, halkın iradesini yansıtan bir mekanizmadır. Ama demokrasilerde en büyük ön kabul, azınlığın çoğunluk olma ve yönetme hakkının olmasıdır.
Gelin görün ki hakikat hiçbir zaman öyle olmadı. Demokrasi özde bir burjuva kavramıdır. Yeni şekillenen iktisadi sisteme göre oluşan Burjuvazinin kiliseye ve iktidarı paylaşmak istemeyen soylulara karşı halkla birlikte verdiği mücadele sonucunda kazanılan bir sistemdir. Bu sistemde egemen renkler dışında kalan renklerin varlıkları da kabul edilir şüphesiz.
Ama asıl olan kendi renklerini ekarte etmeye izin vermezler. Her şeyde olduğu gibi görünür ile gerçek, batıni ile zahir farklı olabilmektedir. Muktedirler, çoğunluğu ikna edip iktidar kaldıkları sürece sorun yoktur. İktidarları tehlikeye girdiği an, gerçek yüzlerini göstermekte sakınca görmezler. Buna da literatürde faşizm denir. Buna göre faşizm ile demokrasi farklı zamanlarda birbirlerinin yerini alabilen ikiz kardeştir.
Peki, diyeceksiniz ki 21. Yüzyılda halen böyle mi? Amerika’da makbul vatandaş olarak görülmeyen Amerikalı olmayan Obama bile başkan olmadı mı? Elbette oldu. Ama Obama Amerşkalı olmayanların haklarını geliştirmek, onları iktidara taşımak için olmadı. Amerikalı burjuva sınıfının bir temsilcisi olarak oldu. Dolayısıyla burjuvazi sınıfının bir üyesi olduktan sonra ten renginin, dininin, kökeninin bir önemi olmuyor.
Ama bazı ülkelerde buna da tahammül edilmez. Ülkemize bakalım mesela. Bir Kürt’e, bir Alevi’ye, bir Hristiyan’a, bir Ermeni’ye ya da bir Süryani’ye muktedir olmasına, hele hele cumhurun başı olmasına asla ve kat’a izin verilmez. Biz, mecliste bir Ermeni vekil Garo Paylan’a bile zar zor katlandık. Ne zaman hoşumuza gitmeyen bir şey söylese kürsüden bu ülkenin Müslüman ve Türk olduğunu yüzüne haykırdık. Yetmedi, Ermeniliğini yüzüne vurduk. İzin vermeyenler oy kullanan sıradan insanlar değil bilesiniz, kendilerini bu ülkenin sahibi sanan muktedirlerdir. Siz istediğiniz kadar oy alın, gelmemeniz için bir yol muhakkak bulunur. Burjuva ülkelerinde sistemin emniyet sibopları bitmez ne de olsa.
Sn.Kemal Kılıçdaroğlu’ na bakalım mesela. Partisinin başına geçince, bir grup ulusalcı bunu içine sindiremeyip ya istifa edip yeni parti kurdu ya da cepheden savaş açtı. Bu kadar yürekli olmayanlar ise güç kaybedeceği ânı beklemek için pusuya yattı. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduğunda ise kimse ona “Kazanamaz çünkü yetersiz, deneyimsiz, vizyonsuz, hırsız vs.” diyemedi. “Kazanamaz çünkü alevi.” dendi. Sonradan ortaya çıktı ki koltuk bahşettiği kimi insanlar bile onu sindiremeyip oy vermemiş. Şimdi de daha önce yanında el pençe duranlar, ona karşı bayrak açmaya başladı.
Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama bunun temel nedeni ne değişimdir ne başka bir şey. Asıl neden sindirememe bana göre. Çünkü ne kadar demokrat olursak olalım, kodlarımızı oluşturan aileden tutun içinde bulunduğumuz çevreye, eğitim gördüğümüz okullardan tutun aldığımız eğitime kadar bizi var eden, kişiliğimizi şekillendiren hiçbir yerde demokrasinin esamesi okunmuyor. Böyle yerlerde şekillenen bizlerin gerçek manada demokrat olmamız, masallarımızla, atasözlerimizle, deyimlerimizle aşağıladığımız, bazen öcü gördüğümüz kimlikleri, kültürleri, yaşam tarzlarını bizimle eşdeğer görüp sindirmemiz kolay olmuyor tabii ki. Sindiremeyince de ne demokrasimiz demokrasi oluyor ne bizler gerçek manada demokrat olabiliyoruz. Zira demokrasinin öznesi demokrat insanlardır ve demokratlık seçim işi değil, kültür işidir.
Yorum Yazın