
Tarih boyunca, fert ve toplum hayatının her alanında ahlak ve nizamını hakim kılmış, ismi adaletle anılan, birbirine kenetlenmiş, sineleri toplu vuran Türk toplumunu arıyoruz. İyilikte yarışan, insanı, kuşu, böceği aç bırakmayan, sadaka taşlarını köşe başlarına yerleştiren, sözü aziz, emaneti kutsal bilen o adanmış toplum nerede.
Bugün ise payımıza düşen, koca bir yürek yangını. Kimsenin kimseye güveni, itimadı kalmadı. Sözün değeri düştü. Namus, izzet, şeref, onur artık pazarda bile alıcısını bulamıyor. Büyük küçüğü sevmiyor, küçük büyüğü saymıyor. Yardımlaşmak ve iyilik yapmak rafa kalktı. Başkasının derdiyle dertlenmek, sevincini paylaşmak unutuldu.
Ailelerde babanın ağırlığı, annenin ilgisi yok. Çocuklar başına buyruk yetişiyor. Aile terbiyesi ortadan kalktı. Sadakat azaldı, boşanmalar arttı, aile saadeti mumla aranır oldu.
Tüccar helal değil, daha çok kazanmanın peşinde. Sanayici kaliteli değil, daha çok üretmenin derdinde. İşveren işçinin emeğini sömürüyor, işçi kaytaracak yer arıyor. Ölçüde ve tartıda düzen bozuldu, eksik tartmak, yanlış ölçmek ticaretin kuralı oldu. İhtiyaç kadar değil, sınırsız tüketmek adet haline geldi. Herkes mal biriktirmenin peşinde, hırs gözleri bürümüş.
Öğretmen öğretmiyor, öğrenci öğrenmiyor. Taklit ve ezbercilik eğitimin yerine geçti, ilim susmuş durumda. Gençlik umursuz, idealsiz ve değerlerinden habersiz, özenti peşinde. Gelecek tasavvuru yok, sorumluluk almıyor. Çalışmadan, yorulmadan kazanmak istiyor.
Sosyal medya üzerimize pislik yağdırıyor. Hepimiz o ekranlara kafamızı gömüp bu pisliğin gönüllü müşterileri olmuşuz. Sosyal medyada sosyalleşirken, yanımızdaki eşimizi, çocuğumuzu, anamızı, babamızı, kardeşimizi, dostumuzu görmüyoruz. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, kimse kimseye içten gülümsemiyor. Kalabalıklar içinde yapayalnızız.
Komşuluk, akrabalık, misafir ağırlamak, hediyeleşmek, gönül almak, yarenlik etmek, sadaka vermek tarih oldu. Devlette talan ve vurgun kol geziyor. Rüşvet, torpil, adam kayırmaca hak sayılıyor. Milletin malına dokunan eller titremiyor, vicdanlar ürpermiyor. Kul hakkı, yetim hakkı unutuldu.
Adaletin terazisi şaştı, ya geciken ya da gelmeyen adalet derde çare olmuyor, vicdanlar kanıyor. Siyasetçi oy uğruna yalandan, koltuk uğruna talandan vazgeçmiyor. Harcadıklarını misliyle geri alma çabasında. Siyaset en kârlı meslek olmuş.
Toplumda kibir tavan yapmış, herkes her şeyin en doğrusunu biliyor. Kimse kendinden başkasını duymuyor, dinlemiyor. Kötünün kapısı sonuna kadar açık, iyinin önünde duvarlar var. Hep birlikte hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sımsıkı sarılıyoruz.
Trafikte, sokakta, çarşı pazarda herkes öfkeli, herkes kızgın, kimsenin kimseye tahammülü yok. Üç kuruş için kan dökülüp, can alınıyor. Toplumda güven, itimat, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları yok oldu. Kavga dili hakim, ayrışma ve ötekileştirme hat safhada.
Günümüz insanı kötülükten korkmuyor, çok mal temiz değil. Ahlak, edep, haya, dürüstlük, cömertlik, yardımseverlik, diğergamlık, misafirperverlik, saygı, sevgi, hoşgörü, tevazu, sabır ve şükür sanki lügatten kalktı. Kimse iyiliği emretmiyor, kötülükten men etmiyor.
Bu tablo karşısında medeniyetin yeniden inşası gerek. Fert olarak, toplum olarak silkelenip kendimize gelmeliyiz. Kaybettiğimiz değerleri yeniden kazanmalıyız. Geleceğimizi ancak böyle inşa edebiliriz. Adalet, güven, dayanışma ve ahlakı yeniden tesis ederek, birlikte daha aydınlık bir yarın kurabiliriz. HÜSEYİN OKUMUŞ
Yorum Yazın