Unutulmayan Kara Günün Sabahı

Hüseyin Okumuş
297771 Görüntüleme
06 Şubat 2024 22:14
Son Güncelleme: 06 Şubat 2024 22:14
Unutulmayan Kara Günün Sabahı

Geçen yıl bugün, 06 Şubat Saat:04.17’de, On bir İlimizde etkili olan; Ülkemizde büyük bir yıkıma ve acıya yol açan depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızın acısını paylaşarak bir defa daha sorumlular mutlaka bulunarak bu tür olayların yaşanmaması için planlı kentler oluşturacak yerel yöneticileri tercih etmeliyiz.

Türkiye’nin dört bir yanından sürekli deprem haberleri gelir. Ben prensip olarak büyüklüğü 5’in altındaki depremleri haber yapmıyordum. O sabah da bir-iki küçük haber vardı. Adıyaman merkezli bir deprem olmuştu ama detay verilmiyordu ilk baktığım ajans haberlerinde.

Antalya Muratpaşa Belediyesi Etkinliğinden Dönüyordum Otobüst Karlı Yollardan Geçerek İstanbul'a dönüyordum Telefonumdan günlük haberleri okurken gelen mesajlardan depremin ilk bilgileri de geliyordu.

Haberleri taramayı bitirdiğimde RSS feeder’ıma ajanstan başka haberler düştüğünü gördüm; Malatya’dan, Gaziantep’ten, Adıyaman’dan, hatta Adana’dan haberler vardı depremle ilgili. Derken depremin büyüklüğüne ilişkin haber geldi: 7,7.

Bir an dondum kaldım. Muazzam bir depremdi bu ve günün o saatinde (daha saat 05.30 olmamıştı) depremin yaygınlığını, yarattığı hasarı kavramama imkan yoktu. Hemen bir harita açtım, önümdeki haberlerin geldiği yerlere baktım ve fay hattı boyunca her yerin etkilendiğini görmem uzun sürmedi.

Yalnız bir eksik vardı. O saatte Hatay’dan, bu ilin büyük ilçeleri Antakya, İskenderun gibi yerlerden henüz hiç haber yoktu.

Aklıma hemen 1999 depremi geldi. Sakarya’nın il merkezi Adapazarı’nın yıkıldığını biz bir gün sonra fark etmiştik. Herkesin dikkati Yalova’da, hatta ilk saatlerde İstanbul Avcılar’da yıkılan bir apartmandaydı ve Adapazarı’ndaki büyük felaketi ancak öğlen saatlerinde fark ettik. Adapazarlılar elbette başlarına geleni biliyordu; kastettiğim biz gazetecilerin durumuydu.

Fay haritası Hatay’ın da etkilenmiş olmasını gerektiriyordu, dedim ya ilk saatlerde oradan haber yoktu. Ben 1999 tecrübesiyle ‘Felaketin büyüğü burada olabilir’ diye aklımdan geçirdim. O depremde istanbul da idim ve gölcüğede gidip yardım götürmüştüm hatay agötürdüğüm ve gittiğim gibi

Bir saat içinde Hatay’ın pek çok ilçesinden vahim yıkım haberleri gelmeye başladığında yanılmadığımı anladım.

O sabah içimde hissettiğim acıyı ve çaresizlik hissini anlatmama imkan yoktu

Depremin 2 günü deprem bölgesine gittim orada gördüğüm anlatılanlardan daha vahimdi.

Sivil toplum kuruluşları oradaydı duyarlı vatandaşlar oradaydı ama orada olması gerekenler yoktu. Tüm ülkede duyarlı olanlar ordaydı yine olması gerekenler yoktu.

Beni 6 Şubat depreminde en fazla etkileyen şey depremin şiddeti veya yarattığı yıkım olmadı. Bunlar çok büyüktü elbette. Ama beni en çok etkileyen depremin üstünden saatler, hatta günler geçtiği halde arama kurtarma çalışmalarının yetersiz kalması, bazı canların göz göre göre kaybedilmesi oldu.

Arama-kurtarmayı veya AFAD’ın koordinasyonsuzluğunu da bir yere kadar suçlayabiliyorum; çünkü örneğin Antakya’da aynı anda o kadar çok bina yıkılmıştı ki hepsine yetişmek imkânsızdı.

İzleyen günlerde, hatta aradan geçen bir yılda aynı anda hem çok müthiş insan acılarına, hem çok müthiş insan dayanışmasına, hem de ülkemizin çok tipik inşaat rantı yolsuzluklarına tanık olduk.

Örneğin bir hastane depremde yıkılacağı biline biline açık tutulmaya devam etmişti. O hastanede bebekler dahil çok insan öldü. Ama aynı hastaneden büyük kahramanlık öyküleri de çıktı; bina zangır zangır titrerken kendi canlarını hiçe sayıp yoğun bakım hastalarını kurtarmaya koşan hemşirelerin görüntüleri unutulabilir mi?

6 Şubat depremlerinden sonra içişleri bakanının açıklamış olduğu kayıplarımız 53.537 olduğu ayrıca toplam 128 milyar 949 milyon lira toplandığı ve bu nun 79 milyar 263 milyon lirasını harcandığını öğreniyoruz . Depremin 1 yılında acı günler ve çaresizlikler devam ediyor depremin 120 bin kilometrelik alanda 11 il 124 ilçe ve 69.029 köy ile mahallede ağır yıkama neden olduğu resmi kaynaklardan öğreniyoruz 107bin 2013 vatandaşımızın da yaralandığını resmi kaynaklardan aldığımız bilgiler

Depremin yıktığı Hatay şimdi de su baskınlarıyla mücadele ediyor. Samandağ'daki bazı vatandaşlar yardımın nereden isteneceğini bile bilmediklerini anlatıyor. Gece boyu eşyalarını kurtarmaya çalışan vatandaşların ortak talebi su sızdırmayan konteyner olduğu devam ediyor olması

Bana en çarpıcı geleni kimsesizler mezarlıklarında yatanlar. Yani, aradan bir yıl geçtiği halde kimsenin arayıp sormadığı ölüler… Aklıma ‘Demek arayıp soracak olanların da hepsi hayatını kaybetti’ demekten başka bir şey gelmiyor.

Depremde sırra kadem basanlar var bir de. Enkazdan sağ çıktığı bilinen ama sonra bir daha haber alınamayan çocuklar, bebekler, yetişkin insanlar…

Hep bir öykü geliyor aklıma: Dört kişilik aile enkazdan ayrı ayrı çıkarılmış, her biri başka bir şehirdeki hastanelere sevk edilmiş. Anne Isparta’da, bebeği Mersin’de, kocası Ankara’da, dört yaşındaki oğulları başka bir yerde. Anne de baba da geri kalan herkes öldü sanırken aile mucizevi biçimde bir araya geliyor sonra…

Tabii hayatta kaldığına sevinmek ve hayatından geriye hiçbir şey kalmaması da cabası.

İlk günlerin, haftaların can telaşı kolayca ve doğal olarak hayatta kalmaya devam edebilme endişesine evrildi sonra.

Az değil, milyonlarca insan depremden doğrudan, onun birkaç katı kadar insan da dolaylı olarak etkilenmişti.

Deprem yaraları hiçbir zaman sarılamayacak. Depremzedeler bir daha hiçbir zaman normal olamayacak. Evet, nihayetinde başlarını sokacak bir evleri olacak, çadırlardan veya konteynırlardan gecikerek de olsa kurtulacaklar ama bu hayatın yeniden ‘normal’ olmasına yetmez.

Elbette insanlar hayatlarına devam ediyor. Ama o kara gün her zaman içimizde yaşayacak mecburen.

Göz göre göre ölmek…

O yüzden benim depremin sembolü uzun yıllar birlikte orada gördüğüm gerçek manzaralardı  . Kızının enkaz içindeki elini tutup onunla konuşmaya devam eden ve gözünün önünde kızı ölen babanın fotoğrafı.

Bir hesabını çıkarmak mümkün değildir herhalde ama belki binlerce can aslında ölmeyebilecekken böyle kurtarılmayı bekleyerek gitti.

Muhteşem dayanışma Deprem içimizdeki büyük iyilik duygusunu ve dayanışmamızı da ortaya çıkardı. Benim 6 Şubat sabahı olayın büyüklüğünü kavramaya çalıştığım saatlerde Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce, binlerce insan kimse onlara ‘Hadi gidiyorsunuz’ demediği halde kendiliğinden harekete geçmiş, deprem bölgesine yardım için yola çıkmıştı bile.

Deprem böyle binlerce, onbinlerce gizli kahramanı ortaya çıkardı. İnşaat işçisi iki Sakaryalı genç, onlarca insanı hayata döndürdü. Hataylı sosyal medya aşçısı CZN Burak yüzbinlerce insanı doyurdu. İstanbullu sosyetik diye küçümsenen genç erkek ve kadınlar haftalarca deprem bölgesine yardım taşıdı, tek tek yüreklere dokundu.

Türkiye’nin neredeyse bütün inşaat makinesi parkı birkaç gün içinde deprem bölgesine ulaştı, onlarca yüzlerce hayatın kurtarılmasında önemli rol aldı. Vinç operatörleri gece gündüz demeden çalıştı.

Türkiye deprem sayesinde millet olduğunu, felaket anlarında el ele verdiğinde her şeyin üstesinden gelebileceğini gösterdi.

Depremden siyaset devşirmek,Depremde pek çok kurum kötü sınav verdi ama birinciliği siyaset kurumuna vermek gerek.

İktidar daha ilk gün depremden fayda devşirmeye kalkıştı. Bugün dahil hala depremden siyasi fayda elde etme peşinde.

Özellikle iktidar depremde muhalefetin görünürlüğünü engellemek için elinden geleni yaptı, yardımı engelledi. Ama muhalefet de hiç durmadı çalışmaya  devam etti.

İktidar deprem bölgesinde bana oy verirsen sana destek olurum yoksa garip kalırsın açıkta kalırsın diyerek halkın bastırılmasıyla oy toplama peşinde  Siyaset kurumunun iktidarıyla muhalefetiyle depreme böyle kayıp-kazanç diye baktığını herkes gördü, hepimiz gördük. Elbette sonunda gidip oyumuzu birisine verdik ama siyasetle buluşmuş kamu kurumları depremdeki yanlış davranışları hepimizin içinde ciddi bir kırılmaya neden oldu

UNUTMAYACAĞIZ

UNUTTURMAYACAĞIZ

Yorum Yazın

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazılarını görmek için tıklayınız.